Monday, 18 July 2011

Uyum, uzlaşma ve eylemsizlik

Parçası olmayı istemediğiniz bir durumun içinde kaldığınız anlar olmuştur. Terk etme hissiyatınız kalma zorunluluğunun verdiği çaresizlik içinde debelenirken, ya duruma isyan edip harekete geçmek ya da usulca zamanın geçmesini beklemek gelir elinizden; ancak çoğu zaman eylemsiz kalıp zamana bırakmayı tercih edersiniz. İsyan ettiğiniz durum her ne olursa olsun çetin bir savaş vermenizi gerektirebilir, bu da düşüncenizi savunmak için kavga etmeniz demektir. Koşullara karşı verilen her savaş, insanoğlunun binlerce yıldır kendi elleriyle kurduğu düzen sofrasının sallanması ve etkisi bilinmeyen -bu nedenle de kaygı veren- bir tepkinin doğması anlamına gelir. Dolayısıyla, koşullarındaki istikrarı sürdürme eğiliminde olan insan; düzeni bozan, huzursuzluk veren faktörleri, henüz gerçekleşme aşamasından itibaren, yok etmeye çalışır; bu yolla, problemlerinin, aksaklıklarının varlığını bilse de var olan düzeni korumuş, kollamış olur. İnsandaki bu davranış kuşkusuz onun doğasındaki uyum ve uzlaşma eğilimine işaret eder. Bu sebeple uzlaşma, kavga gürültü ile mevcut koşullarının zedelenmesini istemeyen insan için vazgeçilmez bir hal alır. Aksi taktirde, geçmişten günümüze kolektif biçimde yaşamını sürdürmüş, bu sayede doğaya karşı verdiği çetin savaşta hayatta kalmayı  başarmış insanoğlu; yaklaşık 350.000 yıllık varoluş tarihinde, gelişim ve sürekliliğini bu denli sağlayamazdı. İşte ondaki bu uzlaşma eğilimi, toplumu oluşturan bireylerden biri olarak sizi, kavga edip huzuru bozan kişi olmak yerine, düzenini korumak üzere anlaşma yoluna giden eylemsizlerden biri olmaya meylettirir.