O gün yol boyunca keyifsizce oturduğum koltuğumda,
uyukluyor görünen tasvirimin tersine, birçok şeyi düşünüyordum.
Yaşamdan keyif alamamak; arkadaşlarla sohbet
etmenin, kalabalıklarla yürümenin, bir köşeyi dönmenin, asansöre binmenin,
yemek yemenin zevk vermediği, her şeyin sahte geldiği tatsız tuzsuz bir ruh
halidir. Her şey buram buram sahte kokar: Fenomenal dünyanın sahteliği. Algılar alabora olur; geçmişin illüzyonal dünyası çökmektedir. Sezgiler dikili
duyguları teker teker sökmeye başlar. Başı boş kalan duygular düşünceleri
karıştırır ve dünya üzerinde türlü oyunların döndüğü bir sahne dekoruna
dönüşür.
İşte bundan yaklaşık 3 ay önce aynı tatsız ruh hali
içindeydim. Keyifsizce oturduğum otobüs koltuğunda düşüncelere dalmış anlamaya
çalışıyordum olup bitenleri. Canlı,
akışkan hayatın illüzyonal dünyası duvarda asılı duran yağlı boya bir
tabloya dönüşmüştü. Edilgin, sınırlı ve pasif bir seyir nesnesiydi artık yaşam.
Akış, kurma bir saattin rutin tik tak seslerinde akıyordu ve o sırada
hiçbirini duymuyordum.
![]() |
M. C. Escher, Sekiz kafa - 1922 |
Bir Escher resmi gibidir formları: Kontrastları yansıtan dramatik, sonsuza kadar uzayabilecek bir yoğunluk hakimdir. Ancak aynı zamanda bir gölgenin dili kadar konuşkan, silueti kadar okunabilirdirler. Bazen Art Nouveau'nun en etkin formlarından birine bürünür, bir kırbaç gibi şaklayarak uzaklara, bulundukları yerden apayrı yerlere savururlar düşünceleri. Bazense tutunmanın güç olduğu kaygan bir zemin olur, alabora ederler sahiplerini. Ya da çakıl taşlarının pürüzüne, berrak göletlere, dibe doğru çeken sahralara dönüşürler; kıvrılırlar, ufalırlar, uzarlar, hep devam ederler. Ta ki sönümlenene dek.